Blog

Sır Psikoloji

Blog

Sosyal-Kaygi-ve-Fobilerin-Ustesinden-Gelmek-1200x850.jpeg

9 Ağustos 2024 Sır Psikoloji

Günlük yaşamın akışını kesintiye uğratan, sosyal etkileşimlerden kaçınmaya, hatta içe kapanmaya yol açabilen sosyal kaygı ve fobiler, birçok insanın karşılaştığı zorlu deneyimlerdir. Topluluk önünde konuşmaktan yeni insanlarla tanışmaya kadar pek çok durum, bu rahatsızlıklara sahip bireyler için büyük bir endişe kaynağı olabilir. Fobiler ise belirli nesne veya durumlara karşı duyulan yoğun korkular olarak karşımıza çıkar, yaşam kalitesini düşürür ve kaçınma davranışlarına neden olur.

Sosyal Kaygı Nedir?

Sosyal kaygı, başkaları tarafından yargılanma, eleştirilme veya küçük düşürülme korkusuyla tetiklenen yoğun bir endişe halidir. Bu endişe, günlük yaşamı olumsuz etkileyebilir, sosyal etkileşimlerden kaçınmaya, iş performansında düşüşe ve hatta depresyona yol açabilir. Ancak, sosyal kaygı, doğru anlaşıldığında ve uygun şekilde ele alındığında üstesinden gelinebilecek bir durumdur.

Sosyal kaygı, birçok farklı şekilde kendini gösterebilir. Bazı insanlar, sadece belirli sosyal durumlarda, örneğin topluluk önünde konuşurken veya yeni insanlarla tanışırken kaygı yaşarken, diğerleri neredeyse tüm sosyal etkileşimlerde rahatsızlık hissedebilir. Sosyal kaygı belirtileri arasında çarpıntı, terleme, titreme, mide bulantısı, nefes darlığı, baş dönmesi ve yüz kızarması yer alabilir.

Sosyal kaygının altında yatan nedenler çeşitlilik gösterebilir. Genetik yatkınlık, çocukluk deneyimleri, kişilik özellikleri ve öğrenilmiş davranışlar sosyal kaygının gelişiminde rol oynayabilir. Örneğin, çocukluk döneminde eleştiriye maruz kalma, aşağılanma veya sosyal olarak reddedilme deneyimleri yaşayan bireyler, sosyal kaygı geliştirme riski altında olabilirler.

Fobiler Nedir?

Fobiler, belirli bir nesneye, duruma veya aktiviteye karşı duyulan yoğun ve irrasyonel korkulardır. Bu korkular, gerçek tehlikeyle orantısızdır ve kişinin günlük yaşamını olumsuz etkileyebilir. Fobiler, çeşitlilik gösterebilir ve farklı nesneler, durumlar veya aktiviteler tarafından tetiklenebilir. Örneğin, yükseklik korkusu, kapalı alan korkusu, hayvan korkusu, kan korkusu ve sosyal fobi gibi farklı fobi türleri bulunmaktadır.

Fobilerin nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik yatkınlık, travmatik deneyimler ve öğrenilmiş davranışlar gibi faktörlerin etkili olduğu düşünülmektedir. Örneğin, çocukluk döneminde bir köpek tarafından ısırılan bir kişi, köpek fobisi geliştirebilir. Benzer şekilde, asansörde mahsur kalan bir kişi, kapalı alan fobisi geliştirebilir.

Fobilerin belirtileri, korku nesnesiyle karşılaşıldığında ortaya çıkar ve çeşitlilik gösterebilir. Bu belirtiler arasında çarpıntı, terleme, titreme, nefes darlığı, baş dönmesi, mide bulantısı ve hatta panik ataklar yer alabilir. Fobiye sahip bireyler, korktukları nesne veya durumla karşılaşmaktan kaçınmaya çalışırlar. Bu durum, kişinin sosyal yaşamını, iş yaşamını ve genel yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir.

Sosyal Kaygı ve Fobilerin Üstesinden Gelmek İçin İpuçları

Sosyal kaygı ve fobilerin üstesinden gelmek zaman ve çaba gerektirebilir, ancak doğru stratejilerle bu mümkün olabilir. İşte size yardımcı olabilecek bazı ipuçları:

  1. Profesyonel yardım alın: Sosyal kaygı ve fobilerle başa çıkmakta zorlanıyorsanız, bir uzmana başvurmaktan çekinmeyin. Bir psikolog veya psikiyatrist, size uygun tedavi yöntemlerini belirleyebilir ve size destek olabilir.

  2. Kendinizi eğitin: Sosyal kaygı ve fobiler hakkında bilgi edinmek, bu durumlarla başa çıkmanıza yardımcı olabilir. Kitaplar, makaleler ve online kaynaklar aracılığıyla bu konuda daha fazla bilgi edinebilirsiniz.

  3. Destek gruplarına katılın: Sizinle benzer sorunlar yaşayan insanlarla bir araya gelmek, yalnız olmadığınızı hissetmenize ve başkalarının deneyimlerinden öğrenmenize yardımcı olabilir.

  4. Rahatlama tekniklerini öğrenin: Derin nefes alma, meditasyon ve yoga gibi rahatlama teknikleri, kaygı düzeylerini azaltmaya yardımcı olabilir.

  5. Kendinize iyi bakın: Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve yeterli uyku, genel ruh sağlığınızı iyileştirebilir ve kaygı düzeylerini azaltabilir.

  6. Korkularınızla yüzleşin: Kaçınma davranışları, fobileri daha da kötüleştirebilir. Korkularınızla kontrollü bir şekilde yüzleşmek, onların üstesinden gelmenize yardımcı olabilir.

  7. Olumlu düşünmeye çalışın: Olumsuz düşüncelerin kaygıyı artırabileceğini unutmayın. Olumlu düşünmeye çalışmak ve kendinize güvenmek, kaygı düzeylerini azaltmaya yardımcı olabilir.

  8. Sabırlı olun: Sosyal kaygı ve fobilerin üstesinden gelmek zaman alabilir. Kendinize karşı sabırlı olun ve küçük adımlarla ilerlemeye çalışın.

Ayrıca okuyun: Çocuk ve Ergenlerde Okul Reddi


Panik-Atak-Nedir-1200x686.png

30 Kasım 2023 Sır Psikoloji

Panik ataklar, genellikle aniden ortaya çıkan şiddetli korku ve kaygı duygularının bir sonucudur. Bu durum, kişinin günlük yaşamını aniden etkileyebilir ve kontrolsüz hislerle birlikte fiziksel semptomlara neden olabilir.

Ayrıca okuyun: Kaygıyı Azaltmanın Yolları

Panik Atak Nedir?

Panik atak, ani ve şiddetli bir korku, endişe veya stres hissiyle birlikte vücutta fiziksel semptomların ortaya çıkmasıyla karakterizedir. Bu semptomlar arasında nefes darlığı, kalp çarpıntısı, terleme, titreme, baş dönmesi, göğüs ağrısı gibi belirtiler bulunabilir.

Bir panik atak yaşayan kişi, kendini ani bir korku ve endişe dalgası altında bulabilir. Bu durum, kişinin aniden bir tehlike altında olduğu hissini verirken, fiziksel semptomlar da aynı anda ortaya çıkar.

Panik Atakın Nedenleri ve Tetikleyicileri

Araştırmalar, panik atakların genetik yatkınlıkla ilişkili olabileceğini göstermektedir. Ailesinde panik atak öyküsü olan bireylerde riskin daha yüksek olduğu bilinmektedir. Yoğun stres, travmatik yaşam olayları veya uzun süreli kaygı, panik atakların tetikleyicileri arasında yer alabilir.

Panik Atağı Yönetme Yolları

Nefes egzersizleri ve derin nefes almak, panik atak anında rahatlamanın etkili yolları arasındadır. Meditasyon ve sakinleştirici teknikler, korku ve endişeyi azaltmaya yardımcı olabilir.

Düzenli egzersiz, stresi azaltarak panik atak riskini azaltabilir. Uzman bir terapist veya danışmanla çalışmak, panik ataklarla başa çıkma becerilerini geliştirmek için önemlidir.

Ayrıca okuyun: Ergenlik Dönemi ve Kayseri Psikologları



18 Aralık 2019 Sır Psikoloji



Sır Psikoloji

BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI


Kayseri Bilişsel Davranışçı Terapi

Bilişsel Davranışçı Terapi (Cognitive-Behaviour Therapy, CBT) şu anda uluslararası olarak psikopatolojik bozuklukları anlamak ve tedavi etmek için en güvenilir ve etkili modellerden biri olarak kabul edilmektedir.

Bu yaklaşım, duyguların, düşüncelerin ve davranışların arasındaki karmaşık bir ilişkiyi varsayar; duygusal problemlerin, hastanın deneyimlediği acıya ve bunları değiştirme olasılık ve fırsatlarına rağmen, zaman içinde sürdürülen işlevsiz inançların ürünü olduğunu vurgular.
Temel teori, duygusal ve davranışsal bozuklukların kökeni ve sürdürülmesinde bilişsel çarpıklıkların ve gerçekliğin öznel temsilinin önemini vurgular. Bu, olayların psikolojik, duygusal ve davranışsal problemler yaratmayacağı ve sürdürmeyeceği anlamına gelir, ancak bunlar bireyin bilişsel yapılarından (Filozof Epictetus zamanında zaten paylaşıldığı varsayılır) büyük ölçüde etkilenecektir.

Aslında, bilişsel psikoterapiyi karakterize eden ve ayıran şey, duygusal bozuklukların düşünceler, duygular ve davranışlar arasındaki ilişkinin analizi yoluyla açıklanmasıdır.

Bu nedenle bilişsel davranışçı terapi (CBT), hastaların daha işlevsel inançlarla yer değiştirmeleri ve / veya entegre edilmeleri için gerçekliğin tekrarlayan düşünceleri ve işlevsiz akıl yürütme ve yorumlama kalıplarını belirlemelerine yardımcı olmayı amaçlamaktadır.
Bilişsel davranışçı terapi, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Yüksek Sağlık Kurumu tarafından yayınlanan son belgelerle onaylandığı gibi, anksiyete bozuklukları için tercih edilen tedavinin rolünü üstlenmiştir.

Yardıma ihtiyacınız varsa veya bir aile üyeniz veya arkadaşınızın tavsiyeye ihtiyacı varsa, Kayseri ‘de BDT uygulayan psikolog aramalarınızda Sır Psikoloji tercih edebilirsiniz

Bilişsel davranışçı terapi, aşağıdaki özelliklerle karakterize edilir:

BİLİMSEL OLARAK KURULMUŞTUR: Klinik müdahale, temel psikolojik araştırmalardan türetilen yapılar ve zihinsel süreçler hakkındaki bilgilerle kesinlikle tutarlıdır. Ayrıca kontrollü çalışmalarla bilişsel-davranışçı terapinin etkili bir tedavi olduğu gösterilmiştir.
Bilişsel-davranışçı terapi, aslında, depresyon ve anksiyete bozukluklarının tedavisinde psikotrop ilaçlara üstün veya en azından eşit, ancak nükslerin önlenmesinde çok daha faydalı sonuçlar göstermiştir.

AMACA YÖNELİKTİR: Bilişsel-davranışçı psikoterapist, ilk toplantılarda terapinin hedeflerini belirlemek, bir teşhis koymak ve hastaya kendi ihtiyaçlarına uygun bir tedavi planı üzerinde anlaşmak için hastayla birlikte çalışır. Daha sonra, hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığını kontrol etmek için ilerlemeyi periyodik olarak kontrol etmeye özen gösterir.

PRATİK VE SOMUT: Tedavinin amacı somut psikolojik problemlerin çözülmesine dayanır. Bazı tipik amaçlare depresif semptomların azaltılması, panik atakların ortadan kaldırılması ve olası eşlik eden agorafobi, kompulsif ritüellerin veya patolojik yeme davranışlarının azaltılması veya ortadan kaldırılması, başkalarıyla ilişkilerin teşvik edilmesi, sosyal tecrit vb. dahildir.

DANIŞAN VE TERAPİST ARASINDA İŞBİRLİĞİ OLUYOR: Danışan ve terapist, konuyu sorunlarını çözmek için yönlendirebilecek stratejileri anlamak ve geliştirmek için birlikte çalışır. CBT aslında, esasen hasta ve terapist arasındaki işbirliğine dayanan bir psikoterapidir. Her ikisi de, hastayı ele alan duygusal ve davranışsal sorunların nedeni olabilecek belirli düşünme yollarının tanımlanması ve sorgulanmasında aktif olarak yer almaktadır.

KISA SÜRELİDİR: Bilişsel-davranışçı terapi mümkün olduğunca kısa vadelidir. Terapi süresi genellikle duruma bağlı olarak çoğu zaman haftalık olarak dört ila on iki ay arasında değişir. Daha uzun bir tedavi süresi gerektiren daha ciddi psikolojik problemler, bilişsel terapinin, psikotrop ilaçların ve diğer tedavi şekillerinin entegre kullanımından hala yararlanmaktadır.

Bilişsel davranışçı psikoterapi iki farklı tedavi yöntemini birleştirir

1. DAVRANIŞ PSİKOTERAPİSİ

Zorluk yaratan durumlar ile kişinin bu gibi durumlarda ortaya koyduğu olağan duygusal ve davranışsal tepkiler arasındaki ilişkiyi, yeni yanıt yolları, korkulan durumlara kademeli olarak maruz kalma ve rahatsızlık durumları değişmeye yardım ediyor.

2. BİLİŞSEL PSİKOTERAPİ

Hastanın yaşadığı güçlü ve kalıcı sorunlu duygularla eşzamanlı olarak tekrar eden düşünceleri, gerçekliğin akıl yürütme ve yorumlama kalıplarını tanımlamaya yardımcı olur. Onları düzeltmeye, zenginleştirmeye, diğer daha gerçekçi düşüncelere entegre etmeye veya her durumda kişinin refahı için daha işlevsel hale getirmeye yardımcı olur.

Bilişsel davranışçı terapide içerik ve sorunlu bilişsel süreçlerdeki değişim (inançlar, değerlendirmeler, beklentiler, duygular, bilişsel çarpıtma ve b.) sadece hastaların işlevsiz inançlarının tartışılması ve yeniden düzenlenmesi yoluyla değil, çok sayıda ve çeşitli yöntemlerle de takip edilmektedir. Müdahale, sadece bireyin işleyişinin bilişsel yönlerine değil, aynı zamanda özellikle duygusal ve davranışsal olanlara da yöneliktir.

Bilişsel davranışçı terapinin tarihi

Aaron Beck ve Albert Ellis tarafından 1960’larda (Beck 1967, Ellis 1962) ilk kez öne sürülen temel varsayım, hastanın zihinsel temsillerinin (inançlar, otomatik düşünceler, kalıplar), minimum çıkarımla, psikolojik sıkıntıyı ve zaman içindeki sürekliliğini açıklamasına izin vermesidir. İşlevsel olmayan duygusal reaksiyonlar ve rahatsızlık, bilişsel tip içerik ve biçimsel çarpıklıkların – patoloji, işlevsiz düşünce, kalıp ve süreçlerin sonucudur. Bu şemalarda değişiklik yapılmaması, aksine kanıtlara rağmen, geçersiz kılmalarını “önleyen” ve rahatsızlığın sürdürülmesine katkıda bulunan prosedürel ve içerik hatalarıyla açıklanmaktadır.

Bu nedenle duygusal rahatsızlıkların açıklanmasında dış olayların oynadığı rol nedensel değil, kişisel, kendine özgü, yani bireysel öznenin inanç sistemine ve deneyimlerine dayanmaktadır. Duygusal reaksiyonları ve işlevsiz davranışları (ve dolayısıyla bozuklukları) açıklamamıza izin veren şey, bireyin içeriğine ve bilişsel süreçlerine dayalı olayları yorumlama şeklimizdir.

Bu perspektifte zihin, bireyin deneyimlerini değerlendirdiği ve duygusal tepkileri, zihinsel aktiviteyi ve davranışı düzenlediği bir amaç ve bilgi sistemi olarak tanımlanmaktadır (Castelfranchi, Mancini ve Miceli, 2002). Psikopatolojik semptomlar, danışanın zihninde var olan bir hedefe ulaşmayı amaçlayan faaliyetlerin ifadesi olarak kavramsallaştırılır.

Bilişsel davranışçı psikoterapi, 1960’larda belirtildiği gibi, psikanalist olarak eğitilmiş iki terapist tarafından geliştirildi: Aaron Beck ve Albert Ellis.

Sıklıkla inanılanın aksine, bilişsel terapinin davranış terapisinin bir evrimi olmadığını belirtmeliyiz. Bu iki terapi, aynı dönemde ve bağımsız olarak bulunmuş ve daha sonra birleşerek tek bir klinik yöntemın doğmasına sebep olmuştur.

Bu nedenle, bir tedavi yöntemi olarak, özellikle de depresyon ve anksiyete bozukluklarının tedavisi olarak doğrudan klinikten gelen bir tedavidir.

Davranışçılıkla karşılaşma daha sonra gelir ve iki yol izler: bir yandan, bilişsel yazarlar, kurucular Beck ve Ellis’ten başlayarak, hem kliniğe uygulanan bilimsel yönteme hem de klinik sonuçlara göre davranışı iyileştirir.

Beck’in bilişsel terapisi Uluslararası Bilişsel Psikoterapi Derneği’nde hala baskın bir rol oynamasına rağmen, şu anda, bilişsel terapi hakkında konuştuğumuzda, düzinelerce farklı yaklaşımın ayırt edildiği homojen olmayan bir terapötik yöntemden bahsediyoruz.

Uluslararası literatüre ve bilişsel terapi veya bilişsel-davranışçı terapi olarak adlandırılan tüm yaklaşımlara bakarsanız durum daha da karmaşıktır; davranışsal sıfatın varlığı ve önemi de doğrudan davranışsal türetme ilke ve prosedürlerine verilen ağırlığı kısmen yansıtmaktadır. Bilişsel terapinin tanımında tanınan tüm yaklaşımların ortak noktası, anlam yapıları ve bilgi işleme süreçleri üzerinde ortak vurgu olup, bu nedenle, bilişsel değişkenin klinik olayların açıklanmasında baskın olarak tanınmasıdır.

Ayrıca, tedavi yöntemi, prosedürlerdeki farklılıklardan bağımsız olarak, bilişsel değişkenin değişimin ana aracı olarak manipülasyonunu içerir. Bilişsel davranışçı psikoterapi, Kanıta Dayalı Tıp perspektifine göre bilimsel düzeyde gösterilen bir etkinlikle, farklı psikolojik rahatsızlıklar ve farklı psikopatolojik ve psikiyatrik tanısal olaylar için tercih edilen psikolojik tedavi olarak düşünülebilir.

Kayseri BDT uygulayan psikolog arayışınızda bize başvurabilirsiniz

RANDEVU ALIN..

RANDEVU MAİL:






    İsminiz

    E-mail Adresiniz

    Doktor Tercihiniz

    Tarih

    Düşünceleriniz



    Obsesif-Kompulsif-Bozukluk-ozgur-saygin-solak-01.jpg

    1 Ağustos 2018 Sır Psikoloji0

    [vc_row][vc_column][vc_column_text]Obsesif Kompilsif Bozukluk Nedir?

    Obsesyonlar(takıntılar); Kişi istemediği halde sık sık aklına gelen rahatsız edici tekrarlayan hayaller veya düşüncelerdir. Kişi bu düşünceler ve hayallerin saçma ve mantıksız olduğunun farkındadır ama bi türlü kafasından atamaz ve kişide yoğun bir biçimde kaygıya ve sıkıntıya neden olur.

    En çok rastlanan türleri;

    Bulaşma obsesyonları; Bu obsesyona sahip kişilerde kir, mikrop pislik, meni vb. araçlarla kirleneceğine yada onların bulaşma ihtimalini korkusunu yaşar ‘‘Bulaştı mı aceba gibi zorlayıcı düşüncelerden kendini alamaz’’ Kir, mikrop, pislik bulaşacak ortamlardan kaçınma davranışı gösterebilir

    Kuşku obsesyonu: Bu obsesyona sahip kişiler yaptıkları işlerde emin olamakta zorluk gösterirler.Ütünün fişini çektim mi, Ocağın altını kapattım mı, Kapıyı kilitledim mi? Gibi soruları zihninden atmakta zorluk yaşar.Kişi yapacağı ihmalden dolayı kendisine veya bir başkasına zarar vermenin korkusunu yaşar.

    Saldırganlık obsesyonu:Kişide kendisine veya birbaşkasına zarar vermeyle ilgili zorlayıcı düşündeler bulunur.Çocuğumu penceredn atar mıyım? Ya intihar edersem, ya kendime hakim olamayıp birisini öldürürsem gibi kişiyi rahatsız eden zorlayıcı düşüncelerdir. Bu düşüncelere sahip kişiler makas, bıçak yüksek yerlerden sevdiği kişilerden uzak durmaya çalışabilirler.

    Cinsel obsesyonlar: Ayıplanacakbiçimde, kendisiyle ya da başka bir kişiye yönelik cinsel içerikli obsesyonlardır. Çoğunlukla kişinin hemcinsleriyle veya çocuklarıyla cinsel ilişki yaşamasına dönük ortaya çıkabilir. Yoğun olarak suçluluk, utanma, günahkarlık gibi duygular yaşanabilir. Örneğin; Yakınlarıma karşı cinsel istek duyar mıyım?, Karşı cinsin cinsel organına bakar mıyım,

    Dinsel obsesyon: Kendi inanç ve görüşlerine karşı kabul edilemez, inanç ve düşüncelerinin tam zıttı bir şekilde çok yoğun sıkıntıya neden olacak biçimde kişinin düşünmekten kendini alamadığı tekrarlayan düşüncelerdir.Örneğin; Namaz esnasında akla gelen küfürler,İçinden geçirdiği ama rahatsızlık duyup zihninden atamadığı Allah’a, Peygamber’e, Kur’an’a küfür etme, abdestin sürekli bozulduğunu düşünme, dualarım ibadetim kabul oldu mu düşünceleri

    Simetri obsesyonu: Kişinin hayatında he şeyin düzenli ve simetri  olması gerekliliği ile ilgili düşüncelerdir. Bu kişilerin herhangi bir yere giderken hazırlanması uzun sürebilir.

    Somatik obsesyon: Hayatı tehdit eden hastalıkları(kanser vb.) aşırı düşünme  ve zihinden atamama şeklinde görülür.Kişide yoğun bir biçimde hasta olmaya dair korku ve kaygı yaşar.

    Dokunma obssesyonları;Kişi bir işi yapmadan önce kendince önemli bir nesneye dokunma ihtiyacı duyar.

     

    Kompilsiyonlar(Zorlantılar): Obsesyonların vermiş olduğu sıkıntıdan kurtulmak için kişinin yapmaktan kendini alamadığı yaptığı zaman sıkıntının azalacağı zannedilen ama azalmayan davranışlar ya da zihinsel eylemlerdir.

    Örneğin;

    • Ellerini tekrar tekrar yıkama
    • Zihninde belli düzende sayılarla iş yapma(elini 3-5-3 kere yıkama)
    • Ocağın altını kapattım mı, ütünün fişini çektim mi, evin kapısını kilitledim mi diye tekrar tekrar kontrol etme
    • Sürekli bir yerleri belli bir biçimde düzenleme

    Bir çok insanda obsesif düşünceler bulunmaktadır ama artık bu düşünceler ve davranışlar kişinin gündelik yaşamını ve sosyal hayatını etkiliyor, zihninden atamakta zorlanıyorsa profesyonel bir desteğe ihtiyaç duyuyor demektir.

    Tedavisi

    Hastalığın kendi kendine düzelmesi neredeyse yok denecek kadar düşük bir ihtimaldir. Bundan dolayı profosyonel bir destek almak oldukça önemlidir. Kendini kanıtlamış psikoterapi yöntemleri bulunmaktadır. Bunlar Bilişsel Davranışcı Terapi ve son zamanlarda aktif bir biçimde kullanılan EMDR terapisidir.

    [/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]


    emdr-therapy-training-01.png

    14 Temmuz 2018 Sır Psikoloji0

    [vc_row][vc_column][vc_column_text]

    EMDR nedir?

    EMDR, İngilizce adıyla Eye Movement Desensitization and Reprocessing (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) olarak adlandırılan bir psikoterapi yönteminin kısaltmasıdır. EMDR terapisinin hem kısa sürede hem de kalıcı ve etkili terapi olmasının nedeni bir çok psikoterapi yöntemini sistematik bir alt yapı içerisinde kapsayan kompleks bir terapi olmasından kaynaklanmaktadır. Emdr terapisinde psikodinamik bilişsel davranışçı, yaşantısal, fizyolojik ve etkileşimsel terapi yaklaşımlarından yöntemler kullanılmaktadır. Terapi sürecinde sadece düşüncelere değil aynı zamanda da duygular beden duyumuna odaklanan bir terapi olması onu hem diğer terapilerden ayırmakta hemde güçlü kılmaktadır.

    Beyin fizyoloik temelli bir sistemle her yeni deneyim aracılığı ile kendisine ulaşan bilgiyi işler ve işlevsel hale getirir. Duygu düşünce bedensel duyum imge ses ve koku gibi bilgiler işlenip ilişkili anı ağlarına bağlanarak bütünleşir , bu deneyimle öğrenme gerçekleşir. Bireyin yaşamış olduğu durumlar travmatik ya da rahatsız edici olur ve yeni bir anı ağına entegre olamaz ise  deneyimi anlamlandırabilmek için anı ağlarıyla işlevsel bir bağlantı kuramaz ve öğrenme gerçekleşemez. Duygular düşünceler imgeler sesler beden duyumları yaşandığı haliyle depolanır , bugün yaşanılan bazı durumlar geçmişte yaşamış olunan anıları tetiklerse  kişi o anının bir kısmını ya da bütününü yeniden yaşar gibi etkilenir. EMDR ye göre yaşanan rahatsızlıkların nedeni işlev bozucu  işlenmeden depolanmış anıların şimdiki zamanda yaşanıyormuş  gibi hissedilmesidir.

    Doğal afetler, büyük kazalar, kayıplar, savaş, taciz, tecavüz gibi önemli travmaların yanı sıra, başta çocukluk çağı olmak üzere her yaşta yaşanan ve etkisi travmatik olan her tür yaşantı (EMDR bireyin baş edemediği ve bireyi rahatsız eden durumu bir travma olarak kabul eder)  günlük hayatta aile, okul, iş çevresinde yaşanan olumsuz olaylar, şiddete maruz kalmalar, aşağılanmalar, reddedilmeler, ihmal ve başarısızlıklar işlenememiş anılar arasında yer alabilirler. . EMDR’ye göre rahatsızlıkların, olumsuz duygu, düşünce, davranış ve kişilik özelliklerinin arkasında uyum bozucu, işlev bozucu, işlenmeden ve izole bir şekilde depolanmış bu tür anılar yatar. Kişinin kendisi ile ilgili olumsuz inançları (örn: Ben aptalım), olumsuz duygusal tepkileri (başaramamaktan korkma) ve olumsuz somatik tepkileri (sınavdan önceki gece karın ağrısı) problemin kendisi değil, semptomları, bugünkü dışavurumlarıdır. Bu olumsuz inanç ve duygulara yol açan işlenmemiş anılar şimdiki zamandaki olaylar tarafından tetiklenmektedir. Bu kilitli kalmış anı ile diğer anı ağları arasında ilişki kurulması, öğrenmenin sağlanarak bilginin adaptif bir şekilde depolanması mümkün olur. EMDR terapisi sonrasında  danışan artık rahatsız olmaz ve anıyı yeni ve sağlıklı bir perspektiften görür.

    Emdr kısa süreli terapiler grubundadır ve seansların süresi danışana ve danışanın yaşamış olduğu  onu rahatsız eden duruma bağlı olarak değişmektedir eğer danışanın tek bir travmatik anısı varsa görüşmeler ile 1-3 seans sürmektedir ve yapılan araştırmalarda hem etkili  hemde kalıcı olduğunu göstermektedir..

    .EMDR şu problem türlerinde özellikle etkili olmaktadır; Cinsel Taciz, Tecavüz, Fiziksel Şiddet, Psikolojik Şiddet, Duygusal İstismar, Doğal Afetler, Aldatılma, Aldatma, Terkedilme,  vb.

    • Kompleks Travma ve Buna Bağlı Kişilik Sorunları
    • Depresyon
    • Kaygı Bozuklukları (Panik bozukluk, Yaygın Kaygı Bozukluğu, Obsesif Kompulsif Bozukluk vb.)
    • Fobiler ve Korkular (Sosyal Fobi, Yükseklik Korkusu, Uçak Korkusu, Agorafobi vb.)
    • Uzun Süren Yas
    • Kendilik Değer ve Özgüven Problemleri
    • Öfke ve Stres Yönetimi
    • Psikolojik Kökenli Fiziksel Rahatsızlıklar (Baş Ağrısı vb.)
    • Kilo Kontrolü ve Yeme Bozuklukları
    • Beden Algısı Bozuklukları

    EMDR terapisi ile sadece semptomlar ortadan kalkmaz. Yeni bakış açısının kazandırdığı pozitif inançlar ve olumlu duygular kişinin kendisine, ilişkilerine, dünyaya bakışını da olumlu yönde değiştirip kişisel gelişim sağlar.

    EMDR Terapisti
    Psk. Dan. Kübra ÖZTÜRK

     

    [/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]


    Sır Psikoloji

    Günümüzde yaşam koşullarının hızla değişmesi, bireyleri psikolojik, sosyal ve akademik yönden pek çok sorunla yüz yüze getirmektedir. Sorunlarımızla başa çıkabilmek için yalnızca kişisel gayretlerimiz yeterli gelememekte profesyonel bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır.

    Bizler bu ihtiyacı fark edip 2016 yılında Sır Psikoloji Aile Danışma Merkezini kurduk.Kurumumuz T.C. Kayseri Valiliği tarafından ruhsatlandırılmış Aile Çalışma Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne bağlı özel bir kurumdur.

    Amacımız, bireylerin yaşam kalitelerini artmasını sağlayıp, bireysel iyilik hallerine, psikososyal gelişimlerine katkı sağlamak bunun içinde Psikoloji biliminin bilgi ve birikimlerini danışanlarımızın hizmetine sunmaktır.

    Copyright by Sır Psikoloji 2020. All rights reserved.